Yapı Kataloğu - Nitelikli Mekan Yaratma Platformu

Bize Ulaşın +90 (850) 303 27 83
Yapı Kataloğu Mimarlar Rehberi Röportajları Spektrum Serisi x ArchISTANBUL

Yapı Kataloğu Mimarlar Rehberi Röportajları Spektrum Serisi x ArchISTANBUL

Öncelikle kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? 

Archistanbul’un kuruluş süreci Barış Özdöl, Emine Aydın Özdöl ve Elif Tuba Öz tarafından 2004 yazında Marka Patent Enstitüsü’ne yapılan müracaat ile başlıyor. 

2005 Ocak ayında Mimarlar Mimarlık şirket kuruluşu gerçekleştiriliyor ve markanın temsil hakkı şirkete devrediliyor. 1998 YTÜ Mimarlık mezunu bu üç ortağın ilk mesleki deneyimleri birbirlerinden tamamen farklı alanlarda. Dolayısıyla ortaklıklarının kendi organizasyonlarına önemli bir esneklik ve beceri katacağına inanıyorlar ve cesaretleniyorlar. 

Gerçekten de ilk 4 yıl içerisinde konuttan ofise, otelden tıp merkezine birçok farklı konuda projecilik ve müteahhitlik hizmetleri vererek hızlı bir yükseliş trendi deneyimliyorlar. 2010 yılı başında Elif Hanım’ın farklı bir kariyer planlaması sonucu ortaklık yapısı iki kişiye dönüyor.

Ofisinizin kuruluş hikâyesini dinlemeyi çok isteriz. 

Ülkenin yıkıcı 2001 krizi etkilerilerinden sıyrılmaya başladığı, futbolda Galatasaray ve Milli Takım’ın tarihi başarılar kazandığı, Eurovision Şarkı Yarışması’nda birincilik kazanıldığı, Dünya Mimarlık Kongresi’nin İstanbul’da gerçekleştirildiği, Şampiyonlar Ligi Futbol Finali’nin İstanbul’da gerçekleştirildiği, Erkek Basketbol Milli Takımı’nın Avrupa ikincisi olduğu, yeni göreve gelen yeni kurulmuş siyasi partinin Avrupa Birliği’ne tam entegrasyon hedefini koyduğu ve hayata geçirme adımları attığı 5 yıllık dönemin içindeydik. Türkiye, dünyanın parlayan yıldızları arasındaydı, çekim ve ilgi merkeziydi, büyük bir gelişim ve değişim vaadediyordu. Biz üç ortak da, üst seviye yabancı dil bilgimizle dünyanın herhangi bir yerinde yaşayabilecekken, bu atmosferin etkisinde kalarak ülkemizde kendi işimizi yapmaya karar verdik ve bu işe odaklandık. 

2008 Sonbaharı’nda başlayan uluslararası ekonomik kriz, yükseliş trendimizi ve proje çeşitliliğimizi olumsuz etkiledi. Kriz atmosferinden çıkarken, ilk olarak hastane projelerimize başladık. 2013-14 yıllarına geldiğimizde, kamu ve özel sektörde birçok sağlık yapısı projesi gerçekleştiriyorken, bu alanda biriktirdiğimiz know-how’ın bizim için pozitif ayrıştırıcı ve kıymetli olduğuna kanaat getirdik. 

Açıkçası ofis, otel gibi konularda rekabet daha yoğun, markalaşma süreci daha sancılı görünüyordu. Sağlık yapılarındaki uzmanlığımız, hizmet kapsamımızı ülke sınırlarının dışına çıkarabileceğimizi hissettiriyordu. Sağlık yapıları ve hastaneler, şüphesiz çok yoğun ve ciddi bir fonksiyon zincirini bir araya getirmeniz gereken alanlar. Dahası elektromekanik, statik, medikal, akustik, sürdürülebilirlik gibi mühendislik konularını da eşzamanlı olarak iyi anlamanız, iyi yönetmeniz ve iyi koordine etmeniz gerekiyor.  

Aynı dönemde teknolojik gelişmeleri de yakından takip ettik. Bir süredir dünyada konuşulan BIM (Building Information Modeling) standartlarının uluslararası büyük projelerde kullanılmaya başladığını izledik. Bu alanda da hızlıca bilgi sahibi olmanın ve icraate geçmenin bizi tercih sıralamasında hızlıca yukarılara taşıyacağına inandık.  Açıkçası çok da istedik çünkü kuruluş ilkelerimizden biri olan, “gelişen teknolojilere adapte olma ve kullanma” prensibimizle de tam örtüşüyordu. 

2019 yılına gelindiğinde artık iki önemli uzmanlık alanımız vardı. Sağlık Yapıları – Hastaneler ve BIM süreçleri.

İlk büyük yurtdışı işimizi dünyaca ünlü DPArchitects’ten aldık. Özbekistan’daki Trilliant Tashkent Projesi’nin BIM prensibiyle mimari ve iç mimari uygulama projelerini, tüm diğer mühendisliklerle koordinasyonunu da üstlenerek hazırladık ve tamamladık.

Bugün Arcadis, Kling Consult gibi dünyaca ünlü proje yönetim ofislerine çalışıyoruz. Müşterilerimizin tamamı yurtdışında. Birleşik Arap Emirlikleri’nde de bir ofisimiz var. Yeni şehirlerin kurulduğu devasa yatırımlarda icracıyız. BIM süreçlerinde sadece sağlık yapıları değil, konut, otel, fakülte ve ofis binalarında da çalışıyoruz. 

Formasyon temelini sanayi devriminden alan, 70-80 yıllık global proje yönetim ofislerinin geniş know-how’ına, iş yapış şekillerine, envanterlerine tam entegre olarak çalışıyoruz. Bu, tabii ki, mesleki olarak çok tatmin edici. Böyle bir ortamda söz sahibi olmak, icracı olmak, koordinasyon görevi almak, ihaleye çıkacak inşaata yön verecek nihai proje ve dokümantasyonların ofisinizden çıkıyor olması, saygı ve takdir görmek büyük bir gurur. 

Dahası, bunları yüzde yüz Türk gençleriyle icra ediyor olmak, onları da yetiştirmek, onlara da sunum ve istişarelerde söz ve yorum hakkı vermek, gün be gün geliştiklerine tanık olmak ayrıca gurura vesile oluyor.

Uluslararası projelerle çalışmak, ulusal projelerle çalışmaktan farklı olarak hangi zorlukları beraberinde getiriyor?

Açıkçası genel anlamda daha kolay. Bugün kültürel olarak en dudak bükerek yaklaştığınız coğrafyalarda bile son derece net ve tanımlı kurallar işliyor. Ne istendiğinin, ne sürede istendiğinin, ne kalitede ve hangi tanımlı standartlarda istendiğinin çerçevesinin çok net bir şekilde çizildiği bir tanımlar ve kurallar bütünü var. Bundan daha fazla elinizi ve zihninizi rahatlatacak ne olabilir? 

Ne projenin bitim aşamasında ani bir imar artışı izni koparılması durumu var, ne kuralların esnetilmesi beklentisi, ne de ruhsatlamalardan sonra yapının gelişigüzel devşirilmesi mevzubahis. Muhattaplarınız, her hafta fikir değiştiren ben bilirimci yatırımcılar değil; işinin ehli, dünyanın sayılı üniversitelerinden mezun olan mimar ve mühendisler. Bu çok farklı bir lig. Burada muhabbet kurmak, iyi anlaşmak değil, işini iyi yapmak, dikkatli ve detaycı olmak daha önemli. Bu bizim sevdiğimiz ve tercih ettiğimiz bir anlayış. En geri kalmış coğrafyalarda bile, finansör fon kuruluşlarının atadığı isimli proje yönetim ofisleriyle muhattapsınız. 

Finansal olarak ise yurt içine göre daha zorlu bir süreç var. Ülkemizde hayat çok pahalandı. TL bazındaki fiyat artışları döviz artışının misliyle üzerinde oldu. Daha iki yıl önce tek birim döviz maliyetlerimizi artık iki birim dövizle karşılayabiliyoruz. Değinmeden geçemeyeceğim ama bu konudaki zorluklar, mesleki zorlukların oldukça ötesinde. 

Özellikle yurtdışındaki projelerde yerel kültürleri anlama sürecinizin nasıl işlediğini merak ediyoruz. 

Bu konuda, 90’lı yılların globalleşme ve internetin yaygın kullanılmaya başlaması sonucu hikayelerin birtakım belirgin sonuçlara ulaştığını gözlemliyoruz. İş akışları ortak bir lisana oturmuş durumda. İletişiminiz ve proje icraatlarınız, belirli yazılımlar üzerinden devam ediyor. Bir proje/inşaat sürecinin doğru ve kuralına uygun olarak yürütülmesi prensibi kültürel farklılıkların dışında ve ortak reflekslere sahip. Henüz başlangıçta işe nasıl başlayacağınız ve yürüteceğinizin tanımları ve kuralları mevcut. 

Bu tecrübemize tezat tecrübeleri olan meslektaşlarımız da vardır elbet. Özellikle münferit yatırımcılara yönelik konut, villa gibi alanlarda mimari iç mimari hizmet veren meslektaşlarımız için bu konu daha çok emek ve esneklik gerektirebilir. Bizim çalıştığımız alan mega yatırımlar ve burada uluslararası bir dil hakim. Bu dil ise çok açık ve net. 

Bir de, değinmek istediğim bir konu var: birçok ülke, mimari geleneğiyle ilgili dokümantasyon hazırlamış durumda. Örneğin, Suudilerin, Najdi veya Salmani mimari tarzıyla ilgili, yüzlerce sayfalık renderlar ve metinlerle hazırlanmış kılavuz dokümanları var. O tarzın, eski yapılardaki mevcut durumları fotoğraflanmış. Ardından, büyük yatay ve dikey yapı komplekslerinden yüksek modern yapılara kadar, o tarzın nasıl uygulanabileceğiyle ilgili kurgusal yapılar modellenmiş, desen çizimleri yapılmış ve matematiksel verilerle bu görseller desteklenmiş. Ayrıca, uzun metinlerle de geçmiş ve modern arasındaki bağlantılar açıklanmış.

Bizimki gibi, köklü kültürlerin beşiği olan bir ülkede, Selçuklu mimarisinin ağızlarda sakız olması ve onun peşinden ne garabet yapıların ortaya çıktığını gördükçe insan çok üzülüyor. 

Bu noktada, ben Mimarlar Odası’nı da ciddi bir şekilde eleştiriyorum. İstanbul’un en pahalı bölgelerinden birinde kocaman bir binada aktifler. Tek yapılan şey, itiraz metinleri. Yüzlerce nitelikli akademisyen, on binlerce işsiz mimar varken icracı olmaları lazım. Buradan elbette kadrolar oluşturulabilir. Ülkemize Selçuklu, Osmanlı, Bizans kültürlerinden miras mimari tarzların, modern yapılarda nasıl uygulanabileceğiyle ilgili kıymetli dokümanlar hazırlatılabilir. Bu operasyon için mevcut üye aidatları yeterli değilse bile, on yıldan eski üyelerden ekstra bir bedel toplasalar zaten devasa bir bütçe oluşturabilirler. Yapmak istemiyorlar, akıllarından bile geçmiyor. Öyle bir merakları ve ilgileri bile yok. 

Yarışma projeleri, zaten senelerdir 40-50 kişilik elit bir grubun birbirini ağırladığı ve pastayı paylaştığı bir alana dönüşmüş. 

Bakıyorsunuz, 27 yaşında bir genç, hem şehir meydanı yapıyor, hem müze, hem hastane. Yarışmalarda sürekli ilk 5’te. Peki uluslararası icraatı ya da tanınırlığı var mı? Yok. Bunlar, maalesef, ülkemiz mimarlık ekosisteminin büyük ayıpları. İç pazar bu olunca, yabancılar da iş vermeye öyle pek de gönüllü olamıyorlar. 

Burada, ülkemizin “acaba dışarıdan tarafımıza faşizan bir tutumla mı karşı karşıyayız”dan ziyade, ciddi bir özeleştiride bulunması gerekiyor. Bunlar, bu röportaj için, biraz keskin eleştiriler, farkındayım, ama yeri gelmişken de ifade etmek durumundayım. 

Uluslararası projelerdeki yasal düzenlemelerin ülkemizle çok farklı olduğunu tahmin ediyoruz. Yeni bir proje üzerinde çalışırken bu yasal düzenlemelerİ dikkate alma süreciniz nasıl işliyor? 

İlk başta, enteresan bir ortak yaklaşım var. Her coğrafyada karşımıza çıkan bir ilk soru: “Daha önce burada, bu ülkede bir projede çalıştınız mı?” Başta biraz caydırıcı geliyordu. “Ne yani Mars’ta koloni mi kurdunuz, yoksa dünyada eşi benzeri görülmemiş gizli inşaat malzemelerine mi sahipsiniz?” diyesi geliyor insanın. Bu noktada, cevabınız evet ise işiniz kolay. Cevabınız hayır olacaksa, biraz önceden dersinizi çalışmanız gerekir. 

Sonrasında ciddi ve profesyonel bir organizasyonla karşılaşıyoruz. “Sizi değerlendirdik, size güveniyoruz ve sizinle çalışmak istiyoruz” kararını aldıktan sonra her alanda sorularınızı cevaplamaya hazır, size kılavuzluk etmekten memnuniyet duyacak, dahası işi o olan danışmanlar devreye giriyor. Bu da sizi karmaşıklıktan kurtaran, zamanınızı ve enerjinizi, verimli odaklamanızı sağlayan bir organizasyon. 

Kimsenin, uzmanlık alanının ötesinde el yordamıyla bir şeyleri keşfetmesine gerek yok, beklenti de o değil. Beklenti, uzmanlığınızı verimli olarak icra etmeniz.

Uluslararası projelerde proje yönetim süreciniz nasıl? Farklı coğrafyalardaki projeleri koordine etmek nasıl avantajları ve zorlukları beraberinde getiriyor? 

Günlük işleyişte, saat farkı konusu devreye girebiliyor. Bu noktada, bazen işleyiş zorlanabiliyor. Temasların tamamı online gerçekleştiği için, anlık ulaşılamama durumunuzda ufak çaplı bir panik yaşanabiliyor. Online iletişim platformları telefonunuzun ve mesajlaşma uygulamalarının yerini alıyor. 

Elbette resmi tatil takvimleri farklı olabiliyor. Bunları, iş programı aşamasında, yani aylar öncesinden ifade etmek çok önemli. Uluslararası işlerde iş programı konusunda büyük hassasiyet var. 

İş akış süreçlerinde ise, tüm dosyalar bulutta oluyor. Kendi personelimiz dahil herkesin yaptığı işi, multidisipliner çalışmaları buluttaki dosyadan takip ediyorsunuz. Birçok projede, mühendis gruplar da farklı farklı ülkelerden olabiliyor. Bu durumda, zaten herkes biraz daha az gri alan bırakmaya, daha rahat anlaşılabilir olmaya gayret ediyor. Süreci aksatan mühendis gruplar olduğunda, proje yönetim ofisleri o ekibi değiştirmekle ilgili de karar alabiliyorlar. Yani beceri ve iş programına uyum talebinde aksama olursa, biraz acımasız bir karar mekanizmasıyla karşılaşılabiliniyor.

Uluslararası projelerinizde çalışan ekip üyeleri arasındaki dil ve kültürel farklılıkların etkilerini hissediyor musunuz? Evet ise, bunu nasıl dengelemeye çalışıyorsunuz? 

Hiç hissedilmiyor diyemeyiz. Bazen görüşmelerin ardından eğlenceli konuşmalar da oluyor. Dünyanın çok farklı ülkelerinden mühendis ve danışmanlarla istişarelerde bulunuluyor. İş odaklı olunsa da, ekipler arasında iklimsel durumlar, yeme içme alışkanlıkları kültürel faaliyetlerle de ilgili kısa sohbetler oluyor. Herkes insan neticede. Herkes karşı tarafı merak ediyor. Farklılıklar sadece bizim için değil, karşı taraf için de merak uyandırıcı. Ama bu konunun bir zorluktan ziyade, bir zenginlik olarak algılandığı ve yaşandığını tecrübe ediyoruz. İş akışlarında tüm taraflar hem anlamaya hem de anlaşılmaya gayret ediyor.

Son olarak yurtdışında ofis açmak ya da uluslararası projelerde yer almak isteyen genç meslektaşlarına tavsiyeleriniz nelerdir?

Öncelikle, uluslararası standartlara kendilerini hazırlamaları gerekiyor. Bu, zaten bir süreç. Bir ofis sahibi olmanız ve iyi iş çıkarabileceğinize inancınız yeterli değil. Bunu işverene anlatmanız gerekli ve bu anlatım süreçleri sohbete değil, belgeye dayalı olmak durumunda. 

Kendi çalışanlarınızın iş sağlığı ve güvenliğinden tutun, yaptığınız projelerde kullanıcıların sağlığı ve güvencesini tasarımlara nasıl yansıtıyorsunuz ve kararları nasıl denetliyorsunuz, bunların tamamı belgeleriyle sorgulanıyor. 

Bu noktada, uluslararası standartlara adapte olmuş olmanız gerekiyor ve bunu belgeleyebilmelisiniz. Bu süreç, bazen aylar alabiliyor. Uluslararası geçerliliği olan poliçelerle hizmet standardınızı ve sürdürebilirliğinizi garanti altına almış olmanız dahi bekleniyor. Tüm bu sorgulamalardan sonra işveren sizi norm ve standartlara uygun olarak onaylıyor ve süreciniz başlayabiliyor. 

Yurtdışı irtibatlar önemli, bizim yerel iş kültürümüzdeki pratiklikler dünyada pek hoş karşılanmıyor. Kuralları esnetmeye yönelik, uzlaşılması zor olduğumuzla ilgili önyargılar var. Bunu, belirli bir süre yurtdışı fuarlar döneminde hedef belirlediğiniz kişi / kurumlarla randevulaşarak ve birebir görüşerek aşmaya çalışmak gerekebiliyor. Uzun aylara yayılı görüşmeler sonrasında “iş yapmaya aday” havuzuna girebiliyor ve sonrasında ilk işinizi alabiliyorsunuz. Ama ilk işiniz kuvvetli bir referans oluyor, uluslararası olabileceğinizin ispatı gibi oluyor, sonrasında işverenler sizi bulabiliyorlar. 

Personelinizi de bu şekilde hizmet vermeye kurgulamanız gerekli. Hiçbir kararı sözde bırakamazsınız, “ama öyle demiştiniz” demenin bir anlamı yok. Her toplantı ve karar tutanak altında olmalı. Yazışmalar çok önemli ve aksatılmamalı. 

Özetle bunları aktarabilirim.