Yapı Kataloğu Mimarlar Rehberi Röportajları Spektrum Serisi x Mimlab
Öncelikle kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
DY: Ben Derya Yüce. Ankara’da doğdum ve büyüdüm. Mimarlığa ve İstanbul’a olan ilgim lise yıllarımda şekillenmişti. Bu sebeple çok bilinçli bir tercih olarak kendimi Taşkışla’ya attım. İTÜ Şehir Ve Bölge Planlama Bölümü’nden 2013 yılında, Mimarlık Bölümü’nden 2015 yılında mezun oldum. Mezun olur olmaz çalışmaya başladım, ancak akademiye olan ilgim beni tekrar İTÜ’yle bu sefer de yüksek lisans için buluşturdu. Mimari tasarımda yüksek lisansımı “Bir Metafor Olarak Köpük Kent” başlıklı tez çalışmam ile tamamladım. Kentsel ölçek ve mimariyi, belki de ikisini birden okumamdan kaynaklı, birbirinden ayrı disiplinler olarak algılamadığım ya da benim kafamda bu ikisini ayırmak pek mümkün olmadığından, tez konum da aslında kent ve mimarlık arakesitinde şekillendi diyebilirim. Bu süreç benim mimariye ve tasarıma olan bakış açımın da temelini oluşturdu aslında.
ES: Merhaba, ben Elif Sarpaşar. İTÜ Mimarlık fakültesinden 2014 yılında mimar olarak mezun oldum. Mezuniyetten bir sene öncesinden itibaren mimarlık ofislerinde çalışmaya, öğrenmeye, kalan vakitlerde de mimari yarışmalara katılan gruplara dahil olmaya başladım. Aynı zamanda yine İTÜ’de Çevre Kontrolü ve Yapı Teknolojisi alanında yüksek lisansımı tamamladım. Sürdürülebilir cephe tasarımının mimari eğitimindeki yeri ile ilgili tezim 2017’de yayınlandı. Hem bu süreçte hem de devamında tasarımın farklı ölçeklerinde projelerde yer alarak deneyimler edindim. Yarışmalar da hep bu sürecin bir parçası oldu, mimari, peyzaj ve kentsel tasarım alanlarında birçok yarışmaya katıldım.
Ofisinizin kuruluş hikâyesini okumayı çok isteriz.
Mimlab, 2018 yılında kolektif bir yapıda kuruldu. Mimar olarak sektördeki tasarım ofislerinde çalışırken, bir yandan da yarışmaların dayanılmaz çekim gücüne karşı koyamadığımızdan, mesai saatleri dışında yarışmalara katılırdık. Bu aslında öğrencilik yıllarımızdan beri bizi kamçılayan bir motivasyon aracıydı her zaman. Özellikle ilgimizi çeken, söyleyecek sözümüzün olduğunu düşündüğümüz yarışmalara mutlaka katıldık. Birkaç yarışma ve ödülden sonra, mimarlığın üretim sürecine dair bir sinerjiye sahip olduğumuzu görüp Mimlab’ı kurmaya karar verdik. Mimarlık, bir üründen ziyade mimar için bir süreç olarak daha anlamlandırılabilir bir tarafta durur genelde. Biz kendi sürecimizi deneyimleyebilmek yolunda yarışmalar sayesinde ofisleştik diyebiliriz. Zamanla yarışmalar, gerçekleşen projeler, farklı ölçeklerde üretimler, Mimlab’ın ofis kültürünü zenginleştiren parçalar bütününü oluşturdu. Geldiğimiz noktada, yine yarışma ile kazanılmış ve yapım sürecine girmiş bir proje ile bu parçalara eklemeler yapmaya, denemeye, üretmeye değerli ekibimiz ile keyifle devam ediyoruz.
Bugüne kadar, ofis olarak dahil olduğunuz/ödül aldığınız çok sayıda yarışma projesi var. Katılmak istediğiniz yarışmaları seçme sürecinizi merak ediyoruz. Bu süreçteki değerlendirme kriterleriniz neler?
Her ne kadar yarışma süreçlerinin bir mimarlık ofisi için çok önemli fırsatlar ve deneyimler içerdiğini düşünsek de, her açılan yarışmaya girmek gibi bir bakış açımız hiç olmadı. Yarışmalar, geleceğin tasarım bilimcileri mimarlar için sınırlarınızı zorladığınız ve özgürlüklerinizin çıktılarını görebildiğiniz fırsatlar. Bu da, eğer o konu ile ilgili gerçekten söyleyecek bir sözünüz, eleştiriniz, bakış açınız var ise mümkün. Mimarlık sinema ile çokça eşleştirilir, çünkü bir anlamda hem karşı tarafı ikna etme sanatı, hem de çok iyi kurgulanmış, matematiksel ve özgün bir senaryo çıktısıdır. Biz genelde bir senaryo yazabildiğimiz, ilgimizi çeken ve daha önce yazılmış cümlelere farklı bir kelime ekleyebileceğimize inandığımız yarışmalara girerek bir elek yöntemi uyguluyoruz diyebiliriz.
Bir yarışmaya dahil olma esnasındaki takım kurma sürecini biraz anlatabilir misiniz? Her zaman kemik bir kadroyla mı yarışmalara katılıyorsunuz, yoksa yarışmaya göre eklenmeler/çıkmalar oluyor mu?
Biz kolektif üretime inanan ofislerdeniz. Özellikle artık tek bir kişi etrafında şekillenen ve atfedilen her türlü üretim döneminin uluslararası mecralarda da sonuna gelindiğini okuyabiliyoruz. Çünkü mimarlığın en temel çıktısı diyebileceğimiz yapı yapma işi de kolektif bir süreç aslında. Hiçbir zaman yola yalnız çıkmaz mimarlık, yanına mutlaka başka birini alır. Bu kimi zaman sosyoloji olabilir, kimi zaman psikoloji olabilir, kimi zaman matematik ya da fizik olur ama hiç yalnız var olmaz, olamaz. Doğası gereği kolektif bir edim olan mimarlığa dair yarışma süreci de bir ekip işidir dolayısıyla. Kemik kadro dışında, girdiğimiz yarışmaya göre ya ekibimize eklenenler oldu ya da danışman olarak sürece dahil olanlar oldu. Bunun çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Üretmek, bir masa etrafında toplanıp, uzmanlıklarımızdan gelen şapkalarımızı elden ele dolaştırabildiğimiz, her sesin duyulduğu bir ortam içerisinde çalışmak, bu işin en keyifli kısmı zaten.
Bir yarışmaya dahil olmaya karar verdikten sonraki proje tasarım süreci sizin için nasıl işliyor?
Öncelikle nerede ne yapıyoruz, kimin için yapıyoruz ve şartnamedeki kısıtlamalar ne onu çok iyi anlamaya çalışıyoruz. Sonrasında kimsenin kimseye dokunmadığı bir kapanma sürecimiz oluyor. Yaratıcı süreçlerden biri olarak özellikle senaryo kurma, doğru bir bağlam kurgulama kısmı bizim çokça geliştirdiğimiz kaslarımızdan biri ve buna çok önem veriyoruz. Orada yaptığımız, oluşturduğumuz hikayenin gerçekten oralı olduğuna dair ikna ediciliğinin –bizim için de- yüksek olması gerek. Bu sebeple ilk hikayenin, senaryonun oluşması için bir kuluçka dönemi geçiriyoruz. Sonrasında hangi senaryo herkesi ikna etmeye daha yakınsa hep beraber o versiyonu daha iyi bir noktaya taşımak için çalışmalara başlıyoruz. Bu süreçte kritik olan konu, projenin biz mimarlardan büyük olduğunu kabul ederek hareket etmek.
Özellikle proje teslim tarihi yaklaştıkça nasıl bir çalışma düzeni oturtuyorsunuz? Bir taraftan çok heyecanlı, bir taraftan da stresli bir süreç olduğu için, zaman yönetimi konusunda neler yaptığınızı merak ediyoruz.
Yaratıcı süreçler planlanırken bir başlangıç tarihi baz alabilirsiniz ancak bitiş tarihi belirlemek her zaman çok zordur. Bu sebeple yarışmaların bir teslim tarihi olması bu sürece istesek de istemesek de bir bitiş tarihi atamış oluyor. Zaman yönetimi açısından zorluk kısmı daha çok fikir aşamasında ortaya çıkıyor. Fikirler özellikle ilk tohum aşamasında düşünceden çizime ya da eskize dönüşürken ve gelişirken ortaya çıktığı ilk andan uzaklaşabiliyor ya da etkisini yitirebiliyor. En çok geri dönüşü bu noktada yaşıyoruz. Burada biraz cesur olup ya biraz proje ile mesafelenip tekrar dönmek ya da gerçekten inancımızı yitirdiysek sıfırdan başlamak gerek. Tüm bu öngörülemezlik için ciddi bir pay ayırmak gerekiyor. Biz en büyük zamanı her zaman konsept oluşturma, kesit ve üç boyutlu araçlarla da bunu her açıdan geliştirip ikna olup devam etme kısmına ayırıyoruz. O projeyi anlatmak için baştan ne üreteceğimizi, neyin diyagramını yapacağımızı, metin yazımlarına kadar düşünüp tüm kalemleri öncelikle ortaya döküp sonra süre planlamalarını tüm bu öngörülemez senaryolarını da düşünerek planlamaya çalışıyoruz. Özellikle teslim tarihi yaklaştığında ise fikrimizi en doğru anlatan üretimlere ağırlık verip, tüm dokümanların kendini doğru anlattığından emin olmaya çalışıyoruz. Her teslim sürecinde kaçınılamaz bir yoğunluk olsa da, o yoğunluğun içerisinden en sağlıklı biçimde projeyi tamamlamak için kendimize gözden geçirmeler için bolca vakit ayırmaya çalışıyoruz. Vazgeçtiğimiz ya da son birkaç günde bile eklemeye karar verdiğimiz üretimlerimiz de oluyor.
Yarışma projeleri sayesinde elde ettiğiniz deneyimler, ofisteki diğer projeleri nasıl etkiliyor?
Sanırım her projeyi bir anlamda yarışma olarak görmemize yol açıyor. Her ne kadar proje bizim tarafından üretilecek de olsa, günün sonunda bir mimari ürün ortaya çıkarıyorsunuz. Kimsenin sizinle yarışmasına gerek yok önemli olan sizin bir önceki üretim deneyimlerinizin üzerine ne ekleyerek o süreçten çıktığınız. Çünkü ancak her adımda biraz daha yukarıda bir hedef koyarak ilerleme kaydedebiliyorsunuz. Deneyip vazgeçip katılmadığımız yarışma süreçlerinden bile, o deneme süreçlerinde öğrendiğimiz bazı bilgiler hiç tahmin edemeyeceğimiz bir zamanda başka bir projede işimize yarayabiliyor. Önemli olan kesişim noktalarını arttırmak, bir projeyle, süreçle ya da insanla. Sonrasında parça parça oluşan lekeler bütünde muhakkak bir desen oluşturuyor.
Yarışmalara hazırlanırken karşılaştığınız en büyük zorluklar neler oluyor? Bunları aşmak için neler yapıyorsunuz?
Birçok farklı tasarımcı veya danışman olarak bir araya gelerek ortaya bir şey çıkarmak oldukça potansiyeli yüksek, ancak yönetmesi de bir o kadar zor bir birliktelik. Bu süreçte zorluk değil belki ama en çok enerji alan kısım bu kısım. Mimarlık tek bir doğrusu olmayan bir alan, o sebeple en zorlandığımız süreç en doğruya yakını bulma arayışı diyebiliriz. Onun dışında üretim kaslarınız zaten her geçen projeyle biraz daha gelişiyor ve giderek hem süre bakımından süreci öngörebilir hale geliyorsunuz hem de hızlanıyorsunuz.
Son olarak eklemek istediğiniz birkaç cümle varsa alabiliriz.
Öncelikle bu güzel davet için Yapı Kataloğu’na çok teşekkür ederiz. Sorularınızla bizim de sürekli üzerinde kafa yorduğumuz süreçlere dair hem kendimizle hem de sizlerle bir diyalog oluşturmamıza vesile oldunuz. Biz cevaplarken çok keyif aldık, herkese keyifli okumalar dileriz!