Konuk Editör: Onurcan Çakır – Uzmanlaşmak, Kullanıcı Konforu ve İnsan Ölçeğinde Tasarıma Dair
İnsan hangi konuda uzmanlaşacağını nasıl belirler? Bunun tek bir cevabı var mı bilmiyorum, ama ben biraz kendi hikayemden bahsedeceğim. Ortaokul ve lisede fen ve matematik ağırlıklı bir eğitim aldıktan sonra hem sayısal olup hem de tasarım ve kısmen de olsa sanatla iç içe olabileceğime inandığım bir bölüm olan mimarlığı okudum. Okurken bir yapı tasarlama fikrini çok sevdim, işin ortaya fiziksel bir ürün koyma kısmı çok ilgimi çekti. Ama mezun olmaya yaklaşınca, İstanbul’da o günkü imkanlarım dahilinde hemen bir yapıyı tasarlayıp inşa edebilecek tecrübede olmadığımı biliyordum. Bu yüzden mezun olunca bir yandan bir ofiste çalışmaya başladım, bir yandan da tecrübemi arttıracağına inandığım yüksek lisans yapma işine giriştim. Yüksek lisans, bir konuda uzmanlaşmanın akademik anlamda ilk adımı sayılabilir. Uzmanlaşmak istediğiniz konuya bağlı olarak, lisansüstü eğitim görmeden, hatta belki üniversite bile okumadan belli bir konunun uzmanı olmak mümkün olabilir, ama ben işin biraz da bilimsel kısmına dahil olmak istiyordum.
Lise yıllarımda okulumun yanı sıra, yarı zamanlı olarak konservatuarda klasik gitar eğitimi almıştım. Müzik yapmayı ve müzikle iç içe olmayı sevdiğimden, müzikle doğrudan ilişkili olduğuna inandığım “mimari akustik” konusunda yüksek lisansımı yapmak istedim. Akustik dendiği zaman sanki hep konser salonları tasarlayacağız gibi bir imge vardı kafamda, ya da stüdyolar. Meslek olarak mimar da olsam, bu konuda master yaparsam ağırlıklı olarak müzisyenlerle çalışacağıma inanıyordum. Eminim mimari akustik konusunda çalışıp da sürekli olarak müzisyenlerle iş yapanlar da vardır, ama benim hikayem çok daha farklı gelişti. Mimari akustikte hacim akustiği ve bina akustiği alt başlıkları altında oldukça sayısal konular çalışılır. Her ikisinde de işittiğimiz birçok sese dair hesaplar vardır ve her halükârda bu hesaplar sonunda kullanıcı konforu açısından insanı etkiler, bu yüzden tüm nesnel ölçümlerin bir de öznel karşılığı vardır. Ama dediğim gibi mimari akustik sadece müziği konu almaz, insanın ve mekânın işin içinde olduğu tüm durumları ses açısından inceler. Konutta bir yatak odasının içindeki işitsel konfor da, bir konferans salonunda konuşmanın anlaşılabilirliği de, bir makine dairesindeki gürültünün seviyesi de mimari akustiğin çalışma konusudur. Bu yüzden yüksek lisansa başlangıç fikrimden uzaklaşsam da sese dair bir konuda çalışmaktan keyif aldım ve bu sayısal ve teknik konuda uzmanlaşmaya devam ettim.
Yüksek lisansın ikinci senesini Viyana Teknik Üniversitesi’nde geçirdim ve bina akustiği / gürültü kontrolü alanında araştırmalar yaptım. Orada tez konum olan “Doğal Havalandırma Olan Binalarda Akustik Problemlerin Önlenmesi İçin Bir cephe Sistemi Önerisi” hakkında çalıştım. Açıkçası bu konunun belirlenmesinde oradaki danışman hocamın doğrudan etkili olduğunu söyleyebilirim. Kendisi bu konuyu araştırmak için bir proje yapmak niyetindeydi ve ben de bu sürece başlarken dahil oldum. Uzmanlaşırken bu gibi konularda spesifik çalışmalar yapmak, süreci belirginleştiriyor ve uzmanlık alanını daha da net hale getiriyor. Ama üniversiteden yeni mezun olmuş ve müzikle ilgili bir konuda çalışacağını zanneden halime bu kadar teknik bir yapı fiziği konusunda çalışacağını söylesem şaşırırdı eminim. Viyana Teknik Üniversitesi’nin master programının maddi ve fiziksel açıdan iyi imkanlarının olmasının da sayesinde, çınlama odası olan bir laboratuvarda bir cephe önerisini bire bir inşa etme ve ölçerek değerlendirme şansımız oldu.
Daha sonra Urla’ya taşındım ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. Bu kez “Kapalı Kamusal Mekanlarda Akustik Konfor Değerlendirmesi İçin Bir Model” başlıklı doktora tezim için çalışıyordum. Yine mimari akustik üst başlığına dahil edilebilecek, bu kez ağırlıklı olarak kullanıcı konforu ve psikoakustik parametrelerin ilişkisini temel alan bir konu. İnsanların yemek mekanları gibi müzikle ilişkisiz – gündelik mekanlarda nasıl seslerden hoşlandıklarını ve rahatsız olduklarını anlamak üzere bir çalışma. Bu süreçte artık araştırarak anlamaya çalıştığım şeyin, insan konforunun ses açısından nasıl iyileştirilebileceği olduğunu iyice idrak etmeye başladım. Daha önce bilimsel açıdan keşfedilmiş kısımların üzerine bir şeyler ekleyebilmeyi umarak çalışmamı tamamladım. Bu sırada kabullere dayalı bilimin aslında ne kadar değişime açık olduğunu, her yeni araştırma ile bilgilerimizin güncellendiğini ve bu araştırmaların gerçek hayatta tam olarak bir karşılığı olduğunu gördüm.
Araştırma görevliliğim bittiğinde bir mimarlık bürosu kurdum. Bir yandan da yarı zamanlı olarak üniversitelerde hem mimari tasarım hem de akustik konularında ders vererek çalışmaya devam ettim; doktora sonrasında şu zamana kadar yarı zamanlı olarak İzmir Ekonomi Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve İstinye Üniversitesi gibi kurumlarda çalıştım. Mimari akustik konusunda çalışmayı seviyordum ama mimari tasarım yapmayı ve ortaya fiziksel bir iş koyma fikrini de seviyordum. Bu yüzden yaşadığım bölge olan Urla’da ağırlıklı olarak konut tasarladığım bir ofisim oldu. Burada yaşarken ve iş yaparken, bölgenin yerel dokusunu anlamaya ve geleneksel mimari ile beraber çalışabilecek bir dil oluşturmaya gayret ettim. Bu sırada yörenin yüzey taşlarını sık sık projelerde kullanma imkânım oldu. Bir tasarıma başlarken, en önemsediğim konuların başında yapının içinde ve dışında kullanıcının -yani insanın- kendini nasıl hissedeceğinin geldiğini fark ettim. Ben olsam nasıl bir yerde yaşamak isterim, nasıl bir tasarım dış mekânda ısıl açıdan konfor sağlar, nasıl bir mekân organizasyonu gündelik hayatı kolaylaştırır diye düşünerek ilerledim. İnsan ölçeği -ve bunun da ötesinde, köyün ölçeği- tasarlanan yapıların kütlelerini ve oranlarını belirledi.
Mimari işlerde bölgenin taşıyla çalışırken, taşların ne olduğunu anlama ve farklarını ayırt etme isteğiyle doğal taşlara merak saldım. İstanbul’dan İzmir’in bir köyüne yerleştiğimde ağaçların birbirinden ne kadar farklı olduğunu anladığımdaki aydınlanmayı taşlar konusunda da yaşadım. Taş ile oluşturulabilecek mimari elemanları ve detaylarını anlatmak üzere kurguladığım “Mimarlıkta Doğal Taş” adlı bir seçmeli lisans dersi vermeye başladım ve uygulamalar sırasında tecrübe de ettiğim konuları birkaç yıl sonra mimar olarak mezun olacak öğrencilerime aktarmaya başladım. Yerleşik hayata geçtiğimiz günden beri barınma ihtiyacımızı karşılayan ve hala da mimarlıkta malzeme olarak önemli bir yeri olan doğal taşın kalıcılığına dikkat çekmeye çalışarak bu konuyu anlatmaya devam ediyorum, işin jeolojiyle ilişkili kısmı da özellikle ilgimi çekiyor.
Şu zamana kadar ilgimi çektiğini düşündüğüm konulara profesyonel anlamda yöneldim, uzmanlaşmaya başladıktan sonra konu hakkındaki fikrim neredeyse hiçbir zaman ilk izlenimimle örtüşmedi, ama bir yola girdikten sonra birçok farklı etken süreci yönlendiriyor; en azından benim deneyimim bu yönde oldu. Yüksek lisans ve doktorada mimari akustik konularında çalışmış, Mimarlar Odası’nda D1 Temel Bina Akustiği sertifika programı eğitmenliği yapan, mimari bir ofis pratiğini sürdürmüş, yapısal uygulamalar yapmış, akademik çalışmalarını üniversitelerde sürdürmeye devam eden, doğal taşlara ilgisi olan bir mimar olarak, Üniversitelerarası Kurul’dan mimarlık bilim alanında doçentlik ünvanımı “Mimarlıkta akustik ve gürültü denetimi” ve “Mimari tasarım” anahtar kelimeleriyle aldım. Hayat bundan sonrasında ne getirir bilmiyorum ama yaptığım işlere dönüp baktığımda, birbirinden farklı alanlarda da olsa tüm çalışmalarımda elimden geldiğince yapmaya çalıştığım şeyin insan ölçeğinde kalmak, doğal olanı aramak, yerelden ilham alarak tasarlamak ve insan için konfor şartlarını arttıracak mekanlar oluşturmak için uğraşmak olduğuna inanıyorum.