Konuk Editör: Onurcan Çakır – Çiçek Ş. Tezer | Mekân Odaklı Kültür Çalışmalarında Bir Yöntem: Kentte Yürümek
Bu metinde, bir yöntem olarak yürümenin kentin algılanmasındaki ve kültür çalışmalarındaki etkisini tartışmayı amaçlıyorum. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle “kent”i ne şekilde ele aldığımı açıklayacağım. Ardından, iki ayrı kültür projesi tecrübesini aktararak bu tartışmayı somutlaştırmaya çalışacağım.
Başlangıç olarak, kenti, üzerine farklı bakış açılarından ve çeşitli yaklaşımlardan çok sayıda araştırma yürütülen bir mekân [1] olduğunun farkında olarak, en primitif halini düşünerek ele alıyorum: Çok sayıda insanın çeşitli sebeplerle birbirlerine yakın olarak yaşadıkları yer. Birbirimize yakın yaşama ihtiyacını doğuran nedenleri ve ortaya çıkardığı karmaşık ilişkileri düşünürken, bu temel bakış açısını zihinde tutmak, en temel ihtiyaçları göz ardı etmemek için bir yol olabilir. Çünkü mekânlar, en temelde, diğer canlılarla birlikte insanların günlük ihtiyaçları, rutinleri ve arzuları doğrultusunda şekilleniyor. Bunları elbette politik ve ekonomik boyutları dahil ederek düşünüyorum. Böyle bir bakış açısıyla, sürekli değişim halinde olan kentsel mekânı fiziksel koşullarıyla, sosyal ilişkileriyle ve değişen dinamikleriyle okumaya çalışmak ise, tasarım ve kültür çalışmaları için verimli bir alan açıyor.
Mekân çalışmalarında kullanılan yöntemlerden biri olan yürüme, kamusal alanın tecrübesini ve eşzamanlı bir bedensel ve zihinsel akışı içerdiği için etkin görülebilir. Yürüyen kişi, kentsel mekânın insan ölçeğindeki gündelik hareketini ve karşılaşma potansiyelini kişisel olarak algılama ve deneyimleme şansını buluyor. Mekânları insan ölçeğinde sürekli değiştiren şeyin, temelde, insanların gündelik ihtiyaçlarına göre mekânlarını şekillendirmeleri olduğu düşünüldüğünde, bu dönüşüme insan ölçeğinde şahitlik etmek, kent algısının şekillenmesinde önemli bir yere sahip olabilir. Kentsel mekânı insan ölçeğinde ve hızında kateden bedenlerin ve zihinlerin bireysel algısı, kültürel ve sosyo-mekânsal okumalar için veri oluşturuyor.
Bahsedeceğim iki çalışma, kentsel mekânı katetme ve deneyimleme yöntemi olarak yürümenin, kültür projelerine nasıl bir boyut katabileceği ile ilgili bir tartışma yaratmak amacıyla somut birer örneklem oluşturabilir. İkisi de, kurucularından ve yürütücülerinden olduğum kültür inisiyatifi NomadMind [2] çatısı altında deneyimlediğim çalışmalar.
Süreci 2015 yılına dek geri giden ilk çalışma, kendiliğinden gelişen bir dizi eylemden oluşuyor. 2015 yılında, kentsel mekânda yürümekten keyif alan ve beş-altı tasarımcı, mimar ve kültür yöneticisinden oluşan bir grubun İzmir’in Basmane semtinde birlikte, planlanmamış yürüyüşler yapma heyecanı ortaya çıktı. Bir arzu ile ve kendiliğinden toplanan bir küçük ekip olarak, haftada bir gün İzmir’in Basmane semtinde yürümeye başladık. Basmane, tarihi kent merkezinde yer alan, 1950’lerden bu yana aldığı iç ve dış göçlerle fiziksel ve sosyal yapısı çeşitlenip sürekli bir değişim içinde olan bir bölge. Yürüyüşlerimizi, kahvehanelerdeki ve çeşitli duraklardaki molalarımızda konuşmalarımızla pekiştirdik. Bu paylaşım, bireysel olarak şekillenen mekânsal algımızı birbirimizle paylaştığımız ölçüde derinleşti ve etkinliğimizi ortak bir eyleme dönüştürdü. Hepimiz kentsel mekânda hedefsizce, bir proje üretme çabası olmadan yapılan yürüyüşlerin özgün bir değerli olduğu konusunda hemfikirdik. Diğer yandan yürüyüşlerimiz, Basmane bölgesinin hızla ve sürekli değişen sosyo-mekânsal yapısı içinde bugünün bir yansımasını ve kaydını oluşturmak için önemli bir vesile olduğundan, eylemimizi bir projeye dönüştürme sorgusunu da gündeme getirdi. Bu konuyu tartışmak amacıyla aynı ekipten isteklilerle Yakın Kitabevi’nde birkaç kez bir araya geldik. Bu buluşmalarımızda konuşmalarımızın bir kısmına şahit olan Yakın Kitabevi’nden Levent Salıcı ise, bizi kent üzerine konular konuşabileceğimiz bir söyleşi dizisi kurgulamak üzere davet etti. Böylece, NomadMind olarak, “Kent Üzerine Söyleşiler”i [3] kurgulama işini üstlendik ve on beş konuşmalık bir seri hazırladık. Ayda iki kez gerçekleşen bu konuşmalarda üretilen içerik, kentsel mekânla dolaylı olarak ilişkilenen, çeşitli alanlardan konuşmalarla şekillendi. Etkinlik serisinin bizim için en heyecan verici yanlarından biri ise, geniş bir okuyucu kitlesine sahip olan bir kitabevinin çatısı altında toplanmamız nedeniyle, daha önce hiç temas etmediğimiz birçok kişi ile tanışma ve kenti konuşma imkânı sağlamasıydı. Etkinlik serisi, Mayıs 2016’da sonlandı ve ardından Levent Salıcı’dan bu kez, bu serinin bir çıktısı niteliğinde bir kitap çalışması daveti geldi. Pınar Kılıç Özkan ve Emre Yıldız ile birlikte, bir kısmı söyleşide yer alan kişilerin kaleminden, bir kısmı ise davet ettiğimiz ek yazarların özgün üretimlerinden oluşan kitabımız, 2024 yılının ilk aylarında “Kent Üzerine: Düş, Yer, Müşterek ve Hareket” başlığıyla [4] Yakın Kitabevi’nden yayımlandı.
İkinci örneklem çalışma ise, 2018 yılından bu yana gerçekleştirdiğimiz “Emanet Zaman” adlı proje. Bu çalışmada ise yürüme, projenin temel yöntemi. Çalışma kapsamında, yılda iki kez, Defne Suman’ın 2016 yılında yayınlanan Emanet Zaman adlı romanının izinde İzmir sokaklarında yürüyoruz. Roman, 19. yüzyılın son çeyreğinden 20. yüzyılın ilk çeyreğine uzanan bir zaman diliminde geçiyor. Farklı etnik kökenlerden üç aile etrafında şekillenen bir sosyal yapı kuruyor ve okuyucuyu dönemin İzmir’inde çeşitli mekânlarda dolaştırıyor. Emanet Zaman kapsamında, dönemin haritaları ile güncel haritaları çakıştırarak oluşturduğumuz rotada bir grup olarak yürürken, yazar ile kitaptan parçalar okuyoruz ve sohbet ediyoruz. Konuşmalarımız çoğu kez romanın sınırlarını aşıp, kentin dönüşen mekânları ve yazarın zihninde birleştirdiği, taşıdığı ve oluşturduğu kurgusal mekânlar etrafında şekilleniyor. Rotanın temel konuları, kurgu ile gerçek mekânsal tecrübeler arasında bir salınımla kentin belleği ve İzmir yangını etrafında şekilleniyor.
İzmir yangını, kentliler için en travmatik toplumsal olaylardan biri. Kentin tamamını ilgilendiren önemli bir tarihsel olay olarak yangın, çoğu kez konuşmaktan imtina edilen ya da somut bir suçlu arama ve yaftalama ile sonlanan bir konu. Son yıllarda yangın üzerine kültürel çalışmaların artıyor olması ümit verici olsa da, yangın, çoğunluk tarafından rahatça konuşulabilir bir konu olmaktan henüz çok uzak. Bir kültür projesi olarak Emanet Zaman rotasının metodolojik olarak en güçlü yanlarından biri, kurgusal bir hikâye üzerinden gerçek mekânın konuşulması nedeniyle oluşan ara alanın, zihnin rahatça dolaşması için konforlu bir alan oluşturması. Her yürüyüşte bir araya geldiğimiz kişilerle, bu kavramsal ara alanda yürüme eylemini birlikte gerçekleştirirken, kent belleğini nispeten daha geçirgen ve yaftalamadan uzak şekilde konuşma imkânı bulabiliyoruz.
Yürümek, en basit haliyle, bedenin hareketinin zihnin hareketi ile bütünleşmesi, içinden geçilen mekânın tecrübesine dinamizm katması ve kamusal alanla etkileşim imkânı sağlaması nedeniyle kent odaklı kültür çalışmalarında kullanılan etkin bir yöntem. Bireysel ve kitlesel değerinin de burada temellendiği söylenebilir. Paylaştığım iki çalışmadan ilkinde yürüme, arzular doğrultusunda ve hedefsiz olarak başlayan, ancak çeşitli formlara bürünerek kent okumalarına ve literatürüne taşınan bir yöntem oldu. İkincisinde ise bir kültür projesinde, kentsel mekânın dönüşümü ve ortak hafıza gibi konularda konuşmak için uygun bir alan sağlayan bir yöntem; diyalog, yüzleşme ve uzlaşma için metodolojik bir zemin oluşturuyor. Bu iki kültür projesinin kesişiminde ve bunların ötesinde düşünerek, yürümenin hem bireysel kent tecrübesinin şekillenmesinde hem de çok boyutlu kültür projelerinde önemli bir alan açtığı söylenebilir.
Çiçek Ş. Tezer, Dr. Mimar, Kültür Yöneticisi
Notlar:
1. Dünya literatüründen bazı kaynaklar:
-
Berman, M. (2014). Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor (Ü. Alkan, Çev.). İletişim Yayınları. (Orijinal çalışma 1982'de yayımlanmıştır)
-
Castells, M. (2006). Kent, Sınıf, İktidar (T. Bora & A. B. Karaosmanoğlu, Çev.). Bilim ve Sanat Yayınları. (Orijinal çalışma 1977'de yayımlanmıştır)
-
Harvey, D. (2015). Sosyal Adalet ve Şehir (M. Cengiz, Çev.). Metis Yayınları. (Orijinal çalışma 1973'te yayımlanmıştır)
-
Jacobs, J. (2016). Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı (E. Tümtürk, Çev.). Metis Yayınları. (Orijinal çalışma 1961'de yayımlanmıştır)
-
Lefebvre, H. (2014). Mekânın Üretimi (I. Ergüden, Çev.). Sel Yayıncılık. (Orijinal çalışma 1974'te yayımlanmıştır)
-
Sassen, S. (2014). Küresel Şehir (D. F. Aşuroğlu, Çev.). Metis Yayınları. (Orijinal çalışma 1991'de yayımlanmıştır)
-
Sennett, R. (2017). Kamusal İnsanın Çöküşü (B. Ülgen, Çev.). Ayrıntı Yayınları. (Orijinal çalışma 1977'de yayımlanmıştır)
-
Smith, N. (2017). Yeni Kent Yoksulları: Gentrifikasyon ve İntikamcı Şehir (B. Üçgül, Çev.). Metis Yayınları. (Orijinal çalışma 1996'da yayımlanmıştır)
-
Zukin, S. (2012). Çıplak Şehir: Özgün Kentsel Mekânların Ölümü ve Yaşamı (C. Ülgen, Çev.). Metis Yayınları. (Orijinal çalışma 2010'da yayımlanmıştır)
-
Akpınar, İ. (2012). Erken Cumhuriyet Dönemi Ankara’sında Mekânın İdeolojik ve Toplumsal İnşası. METU Journal of the Faculty of Architecture, 29(2), 119-139.
-
Keyder, Ç. (2000). İstanbul: Küreselleşmenin Kentleri. Metis Yayınları.
-
Kurtuluş, H. (2005). İstanbul'da Kentsel Ayrışma: Mekânsal Dönüşümde Farklı Boyutlar. Bağlam Yayıncılık.
-
Tekeli, İ. (2011). Modernite Aşılırken Kent Planlaması. Tarih Vakfı Yurt Yayınları.