Yarın Çok Geç | Deneysel Bir Yaşam Ortamı: Living Places Örneği
“Living Places” nedir?
Living Places, “Yarın Çok Geç” ilkesi ile küresel iklim krizi ve sağlık sorunlarının çözümü için yapı sektörünün hâlihazırda kullandığı teknolojinin ilerlemesini/iyileşmesini beklemek zorunda olmadığımızı ve gerekli değişimin var olan şartlar ile mümkün olduğunu kanıtlamak için yola çıkan deneysel bir projedir. VELUX, sektör profesyonellerinin bir araya gelerek binaların sürdürülebilir çözümler yoluyla iklim krizine nasıl yardımcı olabileceğini düşünmenin zamanının geldiğine inanıyor ve bu yüzden, MOE Engineers ve EFFEKT Architects’in de işbirliği ile deneysel bir yaşam ortamı yaratıyor: Living Places (Yaşayan Yerler).
İlk prototipleri Danimarka’da hayata geçirilen ve açık bir sergi alanı olarak da düşünülebilecek Living Places, sağlıklı ve düşük karbonlu ev önerilerini içeren toplamda yedi prototipten (beş açık pavyon ve iki tamamlanmış ev) oluşuyor. Living Places’in benimsediği beş temel ilkeye uygun bir şekilde inşa edilen prototipler, bir taraftan yapı sektörü profesyonellerine ilham kaynağı olurken, diğer taraftan çevrede yaşayan insanlar ve yerel halkın da evleri ziyaret ederek deneyimlemelerini sağlıyor.
Proje, uygun fiyatlı ve ölçeklenebilir bir düzeyde, konumlandığı lokasyonda bulunan diğer müstakil evlere oranla üç kat daha düşük karbon emisyonu ve üç kat daha iyi iç mekan iklimi elde etmenin mümkün olduğunu göstermeyi hedefliyor.
Peki ama nasıl?
Living Places, herhangi bir topluluğa ya da kente uygulanabilecek beş temel ilkeye (sağlık, paylaşımlı alanlar, basitlik, adapte edilebilirlik ve ölçeklenebilirlik) dayanıyor. Living Places’te çevresel etkiyi azaltmak ve insan sağlığını iyileştirmek için her bir malzeme, tasarım ve teknik yeniden dikkatle değerlendiriliyor.
1. Sağlık
Özellikle pandemiden sonra, değişen gündelik rutinlerimiz ile zamanımızın çok büyük bir kısmını iç mekânlarda geçiriyoruz. Bununla birlikte, içinde bulunduğumuz mekân hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımızı doğrudan etkiliyor.
Living Places, sadece gezegen için nasıl daha iyi bir yaşam ortamı yarattığımıza değil, aynı zamanda insanlar için de yaşam koşullarını iyileştiren bir geleceğe yönelik çözümler bulmaya odaklanıyor ve oluşturduğu prototipler ile, insanları daha az hasta eden -ve hatta insan sağlığını iyileştirebilen- evler inşa edilebileceğini gösteriyor. Bunun için, Living Places’in konumlandığı yer olan Danimarka’da, ortalama bir ailenin yaşadığı ev detaylı bir şekilde inceleniyor ve bir evin mahallerine giren gün ışığı, mekânların termal ortamı, hava kalitesi, akustiği ve dış mekân ile olan bağlantısı yeniden düşünülerek ortalama bir Danimarka evine oranla %70 daha düşük karbon emisyonuna sahip prototipler yaratılıyor.
2. Paylaşımlı Ortak Alanlar
Bir taraftan globalleşmenin sonucu, diğer taraftan pandeminin etkisiyle, insanların içinde yaşadığı topluluklar ile olan bağlantısı zayıflıyor ve hatta neredeyse kopma noktasına geliyor.
Living Places, buna bir çözüm yolu olarak, insanların bir araya gelerek yapabileceği eylemler için konutların hemen dışında paylaşılabilir ortak alanlar inşa ediyor. Bu sayede, bir taraftan insanlar birlikte yaşadıkları toplulukları ile aktif olarak görüşüp iletişim kurabilirken, diğer taraftan arazi kullanımının önemli ölçüde azalması nedeniyle çevresel bir etki de sağlanıyor.
3. Basitlik
Basitlik ilkesi ile, Living Places, özellikle bir binanın yapım sürecindeki komplike süreçlere odaklanıyor. Prefabrik ve modüler yapı elemanları ile bu karmaşıklığı ortadan kaldırıyor ve bir binanın farklı bileşenlerinin nasıl daha basit bir şekilde bir araya geleceğini yeniden düşünerek bu süreci sadeleştiriyor. Aynı zamanda, kullanılan teknik sayesinde, Living Places prototipleri inşa edildiği kadar kolay bir şekilde yeniden parçalara ayrılabiliyor ve bu sayede yapıların esnek olmasına da izin veriyor.
Basitlik ilkesinde kullanılan konseptin önemli bir bölümünün teknik sistemler ile bina sisteminin ayrılması olduğunu söyleyen Living Places’a göre, kablolar ve boruların duvarların içinden geçtiği geleneksel yöntemler, hem pahalı, hem verimsiz, hem de bakım ve onarım açısından oldukça zor. Bu yüzden de, binayı ve teknik sistemleri birbirinden ayırarak havalandırma, güneş enerjisi, su ve enerji tasarruflu cihazlar gibi sistemlerin kolayca onarılmasını ve değiştirilmesini sağlıyorlar.
Bunların dışında, Living Places prototiplerinde, her bir unsur, sürdürülebilirlik ve maliyet göz önünde bulundurularak yeniden düşünülüyor ve işçilik ve atık üretimini azaltan sistemler oluşturulmaya çalışılıyor.
4. Uyarlanabilirlik
Bir insanın yaşadığı evden beklentisi zaman içerisinde doğal olarak değişiklik gösterir. Bunun çözümü olarak, genellikle ihtiyaçlarımız değiştikçe (örneğin, evde yaşayan insan sayısı arttıkça) evlerimizi de değiştiriyoruz. Fakat Living Places, insanların farklı dönemlerindeki farklı ihtiyaçlara uyum sağlayabilecek “esnek” çözümler öneriyor. Bunu da, prototiplerin modüler olması ve kullanılan prefabrik elemanlar ile sağlıyor. Örneğin, evin iç planı farklı dönemlere göre değişerek içinde yaşayan insanların değişen ihtiyaçlarına ayak uydurabiliyor.
Bununla birlikte, Living Places, şu anda yalnızca Danimarka’da konumlanıyor olsa dahi, bu prototiplerin kırsal ortamlardan kentsel ortamlara nasıl uyarlanabileceği gösteren çözümler de ortaya konuluyor.
5. Ölçeklenebilirlik
Bugün, Türkiye’de bir konuta sahip olma fikri, maliyet açısından neredeyse ulaşılamaz seviyede. Özellikle, daha sürdürülebilir yapıları satın almak ise çok daha maliyetli ve zor. Tam da bu noktada, Living Places’in amacı, ortalama bir aile için uygun fiyatlı ve maddi açıdan ulaşılabilir evler yapmak.
Ortalama bir Danimarkalı aile evini inceledikten sonra evin yalnızca %37’sinin aktif olarak kullanıldığını gören Living Places, kullanılan konut alanını daha küçük ama daha verimli hâle getirecek şekilde yeniden düşünüyor ve böylece yapım, bakım ve işletme maliyetlerini daha uygun hâle getiren uygun fiyatlı evler tasarlamış oluyor. Ayrıca, konutun dışında ürettiği paylaşımlı alanlar ile normalde evin içerisinde bireysel olarak ortaya çıkacak olan giderleri, kullanıcıların tamamına bölerek azaltmış oluyor.
Gün geçtikçe hızını artıran iklim krizi, ekonomik kriz ve salgınlar kapıdayken, sağlıklı ve sürdürülebilir binalara yönelik ihtiyaç hızlı bir şekilde artıyor. Living Places’in iş ortaklarından olan MOE Engineers’in direktörü Steffen Maagaard, “Bunu başarmak için teknolojinin ilerlemesini beklememize gerek yok. Yapı sektörünün rejeneratif çözümler yaratması için şu anda ihtiyaç duyduğumuz tüm bilgi ve teknolojiye sahibiz.” diyerek bugün harekete geçmenin altını çiziyor. Bugünün teknolojisi ile harekete geçen ve gelecek projeler için ilham verici olan Living Places hakkında daha detaylı bilgi almak için linki tıklayabilirsiniz.
_____________